Saturday, October 24, 2009

1

.
.
.
“N’apiyorsun?“ diye sordu arkamdan. Soguk havayla karisan nefesinin buharini gördüm göz ucundan, “N’apiyorsun?” Birilerinin görevi hep gereksiz sorular sormaktir senaryolarda. “Dinliyorum” dedim. Sustu – bir süre sonra yeniden konusmak icin. “Neyi dinliyorsun ki?”
“Duymuyor musun?”
“Ben sadece rüzgari duyuyorum…”
Cevap vermedim. Onun ise cani sikildi, uzaklasti.

Eve geldim. Mumu söndürmemisim, eriyip dagilmis masama. Aksam üstü yakarken bir tabaga koymayi düsünmüstüm onu, eriyip dagilmasin diye masama. Bir ara cok sey düsünmüstüm, baska seyler olmasin diye. Su an, neden hicbirini yapmadigimi düsünüyorum. Neye yarayacagini bilmeden. Ne yapacagimi bilmeden… Ve can sikintisi basladi. Disari cikip yürümek istedim. Neden eve geldigimi düsündüm. Mum yüzünden. Mumu hatirlamistim limandayken. Neleri hatirlamamistim ki limandayken. Hepsini anlatmisti bana rüzgar birer birer. Tasidigi kokunu. Dagittigi saclarini. Yasarttigi gözlerini alatmisti. Eteklerini nasil havalandirdigini, ipek fularini nasil dalgalandirdigini. Senin her santimetre kareni anlatti, kah bagirarak, kah fisildayarak.
Böyle hatirladim seni limanda. Seni özledigimi hatirladim.

.
.
.

2 comments:

ne yazdı ne yazamadı said...

enigmam ben çok beğeniyorum senin yazılarını. bunu biraz geç farketmişim. insanı alıp götürüyor başka hayatların, hikayelerin, yaşanmışlıkların tam ortasına bırakıveriyor genelde yazıların. son cümlesini de kişisel sebeplerden çok beğendim. duygusal halimden mi ne vurucu buldum. noktayı koymuş cümlelere gibi. sen hep yaz olur mu? sevgiler bulutlu istanbul'dan.

enigma said...

Yazar'im tesekkür ederim.
Senin bu motive edici yorumlarin da olmasa, komple gidecek bu blog da... Karar verdim, senin son mailini de tekrar okuyunca, silmeyecegim hic birseyi.

Sevgiler yagmurlu Berlin'den.